Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selânik’te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi’ndeki üç katlı pembe evde doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım’dır. Baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi XIV-XV. yüzyıllarda Konya ve Aydın’dan Makedonya’ya yerleştirilmiş Kocacık Yörüklerindendir. Annesi Zübeyde Hanım ise Selânik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş eski bir Türk ailesinin kızıdır. Milis subaylığı, evkaf katipliği ve kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım’la evlendi. Atatürk’ün beş kardeşinden dördü küçük yaşlarda öldü, sadece Makbule (Atadan) 1956 yılına değin yaşadı.
Küçük Mustafa öğrenim çağına gelince Hafız Mehmet Efendi’nin mahalle mektebinde öğrenime başladı, sonra babasının isteğiyle Şemsi Efendi Mektebi’ne geçti. Bu sırada babasını kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftliği’nde dayısının yanında kaldıktan sonra Selânik’e dönüp okulunu bitirdi. Selânik Mülkiye Rüştiyesi’ne kaydoldu. Kısa bir süre sonra 1893 yılında Askeri Rüştiye’ye girdi. Bu okulda Matematik öğretmeni Mustafa Bey adına “Kemal” i ilave etti. 1896-1899 yıllarında Manastır Askeri İdâdi’sini bitirip, İstanbul’da Harp Okulunda öğrenime başladı. 1902 yılında teğmen rütbesiyle mezun oldu., Harp Akademisi’ne devam etti. 11 Ocak 1905’te yüzbaşı rütbesiyle Akademi’yi tamamladı. 1905-1907 yılları arasında Şam’da 5. Ordu emrinde görev yaptı. 1907’de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu. Manastır’a III. Ordu’ya atandı. 19 Nisan 1909’da İstanbul’a giren Hareket Ordusu’nda Kurmay Başkanı olarak görev aldı. 1910 yılında Fransa’ya gönderildi. Picardie Manevraları’na katıldı. 1911 yılında İstanbul’da Genel Kurmay Başkanlığı emrinde çalışmaya başladı.
1911 yılında İtalyanların Trablusgarp’a hücumu ile başlayan savaşta, Mustafa Kemal bir grup arkadaşıyla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev aldı. 22 Aralık 1911’de İtalyanlara karşı Tobruk Savaşını kazandı. 6 Mart 1912’de Derne Komutanlığına getirildi.
Ekim 1912’de Balkan Savaşı başlayınca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolayır’daki birliklerle savaşa katıldı. Dimetoka ve Edirne’nin geri alınışında büyük hizmetleri görüldü. 1913 yılında Sofya Ateşemiliterliğine atandı. Bu görevde iken 1914 yılında yarbaylığa yükseldi. Ateşemiliterlik görevi Ocak 1915’te sona erdi. Bu sırada I. Dünya Savaşı başlamış, Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmek zorunda kalmıştı. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ’da görevlendirildi.
1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı’nda, Mustafa Kemal Çanakkale’de bir kahramanlık destanı yazıp İtilaf Devletlerine “Çanakkale geçilmez! ” dedirtti. 18 Mart 1915’te Çanakkale Boğazını geçmeye kalkan İngiliz ve Fransız donanması ağır kayıplar verince Gelibolu Yarımadası’na asker çıkarmaya karar verdiler. 25 Nisan 1915’te Arıburnu’na çıkan düşman kuvvetlerini, Mustafa Kemal’in komuta ettiği 19. Tümen Conkbayırı’nda durdurdu. Mustafa Kemal, bu başarı üzerine albaylığa yükseldi. İngilizler 6-7 Ağustos 1915’te Arıburnu’nda tekrar taarruza geçti. Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal 9-10 Ağustos’ta Anafartalar Zaferini kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos’ta Kireçtepe, 21 Ağustos’ta II. Anafartalar zaferleri takip etti. Çanakkale Savaşlarında yaklaşık 253.000 şehit veren Türk ulusu onurunu İtilaf Devletlerine karşı korumasını bilmiştir. Mustafa Kemal’in askerlerine “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!” emri cephenin kaderini değiştirmiştir.
Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları’dan sonra 1916’da Edirne ve Diyarbakır’da görev aldı. 1 Nisan 1916’da tümgeneralliğe yükseldi. Rus kuvvetleriyle savaşarak Muş ve Bitlis’in geri alınmasını sağladı. Şam ve Halep’teki kısa süreli görevlerinden sonra 1917’de İstanbul’a geldi. Velihat Vahidettin Efendi’yle Almanya’ya giderek cephede incelemelerde bulundu. Bu seyehatten sonra hastalandı. Viyana ve Karisbad’a giderek tedavi oldu. 15 Ağustos 1918’de Halep’e 7. Ordu Komutanı olarak döndü. Bu cephede İngiliz kuvvetlerine karşı başarılı savunma savaşları yaptı. Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından bir gün sonra, 31 Ekim 1918’de Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına getirildi. Bu ordunun kaldırılması üzerine 13 Kasım 1918’de İstanbul’a gelip Harbiye Nezâreti’nde (Bakanlığında) göreve başladı.
Mondros Mütarekesi’nden sonra İtilaf Devletleri’nin Osmanlı ordularını işgale başlamaları üzerine; Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. 22 Haziran 1919’da Amasya’da yayımladığı genelgeyle “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını ” ilan edip Sivas Kongresi’ni toplantıya çağırdı. 23 Temmuz – 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum, 4 – 11 Eylül 1919 tarihleri arasında da Sivas Kongresi’ni toplayarak vatanın kurtuluşu için izlenecek yolun belirlenmesini sağladı. 27 Aralık 1919’da Ankara’da heyecanla karşılandı. 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış oldu. Meclis ve Hükümet Başkanlığına Mustafa Kemal seçildi Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı’nın başarıyla sonuçlanması için gerekli yasaları kabul edip uygulamaya başladı.
Türk Kurtuluş Savaşı 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’I işgali sırasında düşmana ilk kurşunun atılmasıyla başladı. 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması’nı imzalayarak aralarında Osmanlı İmparatorluğu’nu paylaşan I. Dünya Savaşı’nın galip devletlerine karşı önce Kuvâ-yi Milliye adı verilen milis kuvvetleriyle savaşıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi düzenli orduyu kurdu, Kuvâ-yi Milliye – ordu bütünleşmesini sağlayarak savaşı zaferle sonuçlandırdı.
Mustafa Kemal yönetimindeki Türk Kurtuluş Savaşının önemli aşamaları şunlardır:
Sarıkamış (20 Eylül 1920), Kars (30 Ekim 1920) ve Gümrü’nün (7 Kasım 1920) kurtarılışı.
Çukurova, Gazi Antep, Kahraman Maraş Şanlı Urfa savunmaları (1919- 1921)
I. İnönü Zaferi (6 -10 Ocak 1921)
II. İnönü Zaferi (23 Mart-1 Nisan 1921)
Sakarya Zaferi (23 Ağustos-13 Eylül 1921)
Büyük Taarruz, Başkomutan Meydan Muhaberesi ve Büyük Zafer (26 Ağustos 9 Eylül 1922)
Sakarya Zaferinden sonra 19 Eylül 1921’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal’e Mareşal rütbesi ve Gazi unvanını verdi. Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’yla sonuçlandı. Böylece Sevr Antlaşması’yla paramparça edilen, Türklere 5-6 il büyüklüğünde vatan bırakılan Türkiye toprakları üzerinde ulusal birliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması için hiçbir engel kalmadı.
23 Nisan 1920’de Ankara’da TBMM’nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu müjdelenmiştir. Meclisin Türk Kurtuluş Savaşı’nı başarıyla yönetmesi, yeni Türk devletinin kuruluşunu hızlandırdı. 1 Kasım 1922’de hilâfet ve saltanat birbirinden ayrıldı, saltanat kaldırıldı. Böylece Osmanlı İmparatorluğu’yla yönetim bağları koparıldı. 13 Ekim 1923’te Cumhuriyet idaresi kabul edildi, Atatürk oybirliğiyle ilk cumhurbaşkanı seçildi. 30 Ekim 1923 günü İsmet İnönü tarafından Cumhuriyet’in ilk hükümeti kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ve “Yurtta barış cihanda barış” temelleri üzerinde yükselmeye başladı.
Soyadı Kanunu gereğince, 24 Kasım 1934’de TBMM’nce Mustafa Kemal’e “Atatürk” soyadı verildi.
Atatürk, 24 Nisan 1920 ve 13 Ağustos 1923 tarihlerinde TBMM Başkanlığına seçildi. Bu başkanlık görevi, Devlet-Hükümet Başkanlığı düzeyindeydi. 29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyet ilan edildi ve Atatürk ilk cumhurbaşkanı seçildi. Anayasa gereğince dört yılda bir cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilendi. 1927,1931, 1935 yıllarında TBMM Atatürk’ü yeniden cumhurbaşkanlığına seçti.
Atatürk sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi. İlgililere aksayan yönlerle ilgili emirler verdi. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye’yi ziyaret eden yabancı ülke devlet başkanlarını, başbakanlarını, bakanlarını komutanlarını ağırladı.
15-20 Ekim 1927 tarihinde Kurtuluş Savaşı’nı ve Cumhuriyet’in kuruluşunu anlatan büyük nutkunu, 29 Ekim 1933 tarihinde de 10. Yıl Nutku’nu okudu.
Atatürk özel yaşamında sadelik içinde yaşadı. 29 Ocak 1923’de Latife Hanımla evlendi. Birçok yurt gezisine birlikte çıktılar. Bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihine dek sürdü. Çocukları çok seven Atatürk Afet (İnan), Sabiha (Gökçen), Fikriye, Ülkü, Nebile, Rukiye, Zehra adlı kızları ve Mustafa adlı çobanı manevi evlat edindi. Abdurrahim ve İhsan adlı çocukları himayesine aldı. Yaşayanlarına iyi bir gelecek hazırladı.
1937 yılında çiftliklerini hazineye, bir kısım taşınmazlarını da Ankara ve Bursa Belediyelerine bağışladı. Mirasından kızkardeşine, manevi evlatlarına, Türk Dil ve Tarih Kurumlarına pay ayırdı. Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi ve yüzmeyi çok severdi. Zeybek oyunlarına, güreşe, Rumeli türkülerine aşırı ilgisi vardı. Tavla ve bilardo oynamaktan büyük keyif alırdı. Sakarya adlı atıyla, köpeği Fox’a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuştu. Akşam yemeklerine devlet ve bilim adamlarını, sanatçıları davet eder, ülkenin sorunlarını tartışırdı. Temiz ve düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Doğayı çok severdi. Sık sık Atatürk Orman Çiftliği’ne gider, çalışmalara bizzat katılırdı.
Fransızca ve Almanca biliyordu. 10 Kasım 1938 saat 9.05’te yakalandığı siroz hastalığından kurtulamayarak İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda hayata gözlerini yumdu. Cenazesi 21 Kasım 1938 günü törenle geçici istirahatgâhı olan Ankara Etnografya Müzesi’nde toprağa verildi. Anıtkabir yapıldıktan sonra nâşı görkemli bir törenle 10 Kasım 1953 günü ebedi istirahatgâhına gömüldü.
ATATÜRK’ÜN KENDİ İFADESİYLE İLKELERİNİN TANIMI
I.TEMEL İLKELER
1. Cumhuriyetçilik:
Türk milletinin karakter ve âdetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir. (1924)
Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir. (1933)
Cumhuriyet, yüksek ahlâkî değer ve niteliklere dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir…. (1925)
Bugünkü hükümetimiz, devlet teşkilâtımız doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet ve hükümet teşkilâtıdır ki, onun adı Cumhuriyet’tir. Artık hükümet ile millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millet ve millet hükümettir. (1925)
2. Milliyetçilik:
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk halkına Türk Milleti denir. (1930)
Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir soyun evlâtları ve hep aynı cevherin damarlarıdır. (1932)
Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk toplumudur. Bu toplumun fertleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa, o topluma dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur. (1923)
3. Halkçılık:
İç siyasetimizde ilkemiz olan halkçılık, yani milletin bizzat kendi geleceğine sahip olması esası Anayasamız ile tespit edilmiştir. (1921)
Halkçılık, toplum düzenini çalışmaya, hukuka dayandırmak isteyen bir toplum sistemidir. (1921)
Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan oluşmuş değil fakat kişisel ve sosyal hayat için işbölümü itibariyle çeşitli mesleklere ayrılmış bir toplum olarak görmek esas prensiplerimizdendir. (1923)
4. Devletçilik:
Devletçiliğin bizce anlamı şudur: Kişilerin özel teşebbüslerini ve şahsî faaliyetlerini esas tutmak; fakat büyük bir milletin ihtiyaçlarını ve çok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak. (1936)
Prensip olarak, devlet ferdin yerine geçmemelidir. Fakat ferdin gelişmesi için genel şartları göz önünde bulundurmalıdır. (1930)
Kesin zaruret olmadıkça, piyasalara karışılmaz; bununla beraber, hiçbir piyasa da başıboş değildir. (1937)
5. Lâiklik:
Lâiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyeti de demektir. (1930)
Lâiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkânını temin etmiştir. (1930)
Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz. (1926)
6. Devrimcilik:
Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların, (devrimlerin) gayesi Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam ve görüşleriyle uygar bir toplum haline ulaştırmaktır. (1925)
Biz büyük bir inkılâp yaptık. Memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük. (1925)
IL BÜTÜNLEYİCİ İLKELER:
1. Millî Egemenlik:
Yeni Türkiye devletinin yapısının ruhu millî egemenliktir. Milletin kayıtsız şartsız egemenliğidir. (1923)
Toplumda en yüksek hürriyetin, en yüksek eşitlik ve adaletin sağlanması, istikrarı ve korunması ancak ve ancak tam ve kesin anlamıyla millî egemenliği sağlamış bulunması ile devamlılık kazanır. Bundan dolayı; hürriyetin de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası millî egemenliktir. (1923)
2. Millî Bağımsızlık:
Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasî, malî, İktisadî, adlî, askerî, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam seferberlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından mahrumiyeti demektir. (1921)
Türkiye devletinin bağımsızlığı mukaddestir. O, ebediyen sağlanmış ve korunmuş olmalıdır. (1923)
3. Millî Birlik ve Beraberlik:
Millet ve biz yok, birlik halinde millet var. Biz ve millet ayrı ayrı şeyler değiliz. (1919)
Biz millî varlığın temelini,millî şuurda ve millî birlikte görnıekteyiz.(1936)
Toplu bir milleti istilâ etmek, daima dağınık bir milleti istilâ etmek gibi kolay değildir. (1919)
4. Yurtta Barış Dünyada Barış:
Yurtta sulh, cihanda sulh için çalışıyoruz.(1931)
Türkiye Cumhuriyeti’nin en esaslı prensiplerinden biri olan yurtta sulh, cihanda sulh gayesi, insaniyetin ve medeniyetin refah ve terakkisinde en esaslı âmil olsa gerektir. (1933)
Sulh, milletleri refah ve saadete eriştiren en iyi yoldur. (1938)
5. Çağdaşlaşma:
Milletimizi en kısa yoldan medeniyetin nimetlerine kavuşturmaya, mesut ve müreffeh kılmaya çalışacağız ve bunu yapmaya mecburuz. (1925)
Biz Batı medeniyetini bir taklitçilik yapalım diye almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi, kendi bünyemize uygun bulduğumuz için, dünya medeniyet seviyesi içinde benimsiyoruz. (1926)
6. Bilimsellik ve Akılcılık:
a) Bilimsellik:
Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir. (1924)
Türk milletinin yürümekte olduğu ilerleme ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet bilimdir. (1933)
b) Akılcılık :
Bizim; akıl, mantık, zekâ ile hareket etmek en belirgin özelliği-mizdir. (1925)
Bu dünyada her şey insan kafasından çıkar. (1926)
7. İnsan ve İnsanlık Sevgisi:
İnsanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak insanlıktan uzak ve son derece üzülünecek bir sistemdir. İnsanları mesut edecek yegâne vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve enerjidir. (1931)
Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız. (1936)
Harf Devrimi: Öğrenilmesi son derece güç olan Arap harflerinin yerine Türk harflerinin kullanılmasının sağlandığı harf devrimi “Türk Harfleri” adıyla 1353 sayılı kanunla, 1 Kasım 1928’de kabul edildi. Türkçe’nin yapısına en uygun alfabe olduğuna karar verilen Latin alfabesi alınıp, yeniden düzenlenerek, yurdun dört bir yanında Millet Mektepleri açılmış, halka yeni harflerle okuma yazma öğretilmiştir. Atatürk’te bu çalışmalara “Millet Mektepleri Başöğretmeni” sıfatıyla bizzat katılmıştır. Böylelikle okuma ve yazma kolaylaştırıldığından yurt genelinde okur yazar oranı artış göstermiş, Modern bir öğretim ve eğitimin gerçekleşmesi çalışmalarına hız verilmiştir.
Halifeliğin Kaldırılması: 1 Mart 1924 tarihinde Atatürk’ün mecliste yaptığı konuşma ile halifeliğin kaldırılması gerektiği herkesçe kabul gördü. 3 Mart 1924’te TBMM tarafından çıkarılan bir kanunla halifelik kaldırılarak, yeni yapılacak ilke ve inkılapların önü tamamen açılmış oldu. Böylelikle yeni kurulan Türk Cumhuriyeti Devleti’nin laik düzene geçişi kolaylaştı. Yapılacak ilke ve inkılapların önü açılmış oldu. Saltanat ve Hilafet yanlılarının dayandığı en önemli güç odağı yok edildi. Din işlerinin doğru ve düzenli bir şekilde işlemesinin çalışmalarına başlandı. İleriki zamanlarda saltanat ve halifelik iddiasında bulunmamaları için Osmanlı hanedanı üyelerinin de yurt dışına çıkarılmaları kabul edildi.
Saltanatın Kaldırılması: Osmanlı Devleti’nin her döneminde hüküm süren saltanata artık bir son verilmeliydi. İşte TBMM’nin açılması ile başlayan bu yeni dönemde, bu konu değerlendirilmiş ve 1 Kasım 1922 tarihinde kabul edilen kanunla Saltanat kaldırılmış, halifelikte tamamen saltanattan ayrılmıştır. Atılan bu önemli adım, Osmanlı Devleti’nin hukuki olarak sona erdiği manasına gelmekteydi. Yapılan bu büyük inkılap sayesinde uluslar arası yapılacak antlaşmalarda artık Osmanlı Devleti olmayacaktı.
Türkiye’nin Yeniden İdari Teşkilatlanması: Yeni Türkiye Devleti’nin idari yapılanmasına ilişkin 1921 ve 1924 anayasalarında bazı kararlar alınmıştır. 1923 yılında yönetim şekli olarak Cumhuriyet rejimi kabul edilmiştir. 1921 ve 1924 anayasalarında alınan kararlara göre ülke; iller, ilçeler, bucaklar ve köyler olarak yeni yönetim birimlerine ayrılmıştır.
Cumhuriyetin İlanı: 29 Ekim 1923 yılında ilan edilen cumhuriyet tamamen halkın iradesini gözeten bir yönetim şeklidir. Cumhuriyet; demokratik bir ortamda, halkın kendi kendisini yönetecek kişileri seçme ve seçilme özgürlüğüdür. 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılması ile babadan oğula geçen yönetim biçimi olan, padişahlıkta tamamen ortadan kaldırılmıştır. Cumhuriyetin ilanı ile artık Türk milleti kendi yönetim şeklini de tamamen değiştirmiş bulunmaktaydı. 29 Ekim tarihinde anayasanın bu konuya ilişkin ilgili maddeleri değiştirilerek ülkenin yeni yönetim şeklide Cumhuriyet olarak şekillendirilmiştir. Oy birliği ile Mustafa Kemal Paşa Cumhurbaşkanlığına seçilerek, ilk cumhurbaşkanımız olmuş ve kürsüye çıkarak şöyle demiştir “Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır”
Şapka ve Kıyafet Devrimi: Atatürk yapmış olduğu devrimlerde Türk toplumunun uygar milletler gibi giyim ve kuşamda da ileri bir seviyede olmasını istemiştir. Atatürk ilk olarak bir yurt gezisinde Kastamonu’da halkın karşısına şapka giyerek çıkmış ve toplumun ilk tepkilerini ölçmüştür. Kastamonu’nun bir Anadolu şehri olması ve ilk tepkilerinin olumlu olması ile şapka giyilmesi toplumda kademe kademe rağbet görmüştür. Bu da yapılacak diğer devrimlere zemin hazırlamıştır. 25 Kasım 1925’te TBMM’de “Şapka Kanunu” kabul edilmiş, bu kanuna uymayanlar hakkında çeşitli ceza müeyyideleri uygulamaya konulmuştur. Kadınların çarşaf, peçe gibi kıyafetler yerine çağdaş giysiler giymeleri sağlanmış, erkeklerde fes yerine şapka giyilmesi kanuni zorunluluk haline getirilmiş, dinsel kıyafetlerle sokakta gezilmesi de yasaklanmıştır.
Soyadı Yasasının Kabulü: Soyadı yasası 21 Haziran 1934 yılında çıkarılmıştır. Yasanın çıkarılmasıyla her Türk vatandaşı kendisine uygun bir soyadı almakla yükümlü tutulmuştur. TBMM 24 Kasım 1934 yılında çıkardığı 2258 sayılı kanunla, Mustafa Kemal’e Türk’ün atası anlamını taşıyan “Atatürk” soyadını Türk milletinin bir şükran ifadesi olarak vermiştir. Yine 1934 yılı içerisinde çıkarılan yasayla insanlar arasındaki ayrıcalıkları belirten ağa, bey, hacı, hafız, paşa, molla, hanımefendi ve hazretleri gibi lakap ve unvanların kullanılması yasaklanmış, böylece soyadı kullanımıyla da yasalar önünde insanların eşit bir hale gelmesi sağlanmıştır.
Kadın Haklarının Tanınması: Atatürk’ün yapmış olduğu girişimler neticesinde, Türk kadınlarının iktisadi ve siyasal yaşama katılımlarının sağlanabilmesi açısından bir dizi değişiklikler yapılmıştır. Kadınlara, 1930 yılında belediye seçimlerinde seçme, 1933 yılında çıkarılan Köy Kanunuyla muhtar seçme ve köy heyetine seçilme, 1934’te Anayasada yapılan bir değişiklikle milletvekili seçme ve seçilme haklarının tanınmasıyla, Türk kadını layık olduğu değere kavuşmuştur. Kadınlara tanınan bu hakların o yıllarda bir çok Avrupa devletlerinde bile bulunmayışı, Atatürk’ün kadın haklarına verdiği değer ve önemi en güzel şekilde ortaya koymaktadır.
Takvim Saat ve Ölçülerde Değişiklik: Yurt içi ve yurt dışındaki ticari ilişkilerin düzenlenmesinde, çeşitli kolaylıkların sağlanması adına yapılan değişiklikleri kapsamaktadır. Ağırlık ölçüsü birimi olarak kullanılan okka yerine, kilo ve gram, uzunluk ölçüsü birimi endaze yerine, metre ve santimetre gibi ağırlık ve ölçü birimleri getirilmiştir. 1925 yılında çıkarılan kanunla Hicri ve Rumi takvimler yerine Miladi takvim kabul edilerek 1 Ocak 1926’dan itibaren de kullanılmaya başlanmıştır. Güneşin batışına göre ayarlanan saat yerine, çağdaş dünyanın kullandığı saat sistemi kabul edilerek modern saat uygulamasına geçilmiştir. Milli bayramlar ve tatil günleri yeniden düzenlenmiş,1935 yılında çıkarılan kanunla hafta tatili Cuma’dan, Cumartesi öğleden sonra ve Pazar gününe alınmıştır.
Medeni Kanunun Kabulü: Medeni Kanun’un kabulü (17 Şubat 1926) ile sosyal alanda tam bir eşitlik anlayışı gerçekleştirilmiştir. İsviçre Medeni Kanunu örnek alınarak hazırlanan Medeni Kanun TBMM’de kabul edilerek 17 Şubat 1926 yürürlüğe konmuştur. Ailede kadın erkek eşitliği sağlanmış, yapılacak evliliklerde resmi nikah yapma zorunluluğu getirilmiş, tek eşle evlilik yapılması esası ve Kadınlara toplum yaşayışı içerisinde istedikleri mesleğe girebilme hakkı tanınmıştır. Mahkemelerde tanıklık yapma ve miras ile boşanma konularında kadın ve erkek eşit hale getirilmiştir.
Eğitim ve Öğretim Devrimi: Atatürk, Türk toplumunun eğitim ve kültür seviyesinin yükseltilmesi ile öğrenim gören kişi sayısının artırılmasını amaçladığı eğitim ve öğretim alanında köklü değişiklikler yapmıştır. Osmanlı toplumunda yaygın halde bulunan mahalle mektepleri ve medreseler TBMM tarafından 3 Mart 1924 yılında çıkarılan “Öğretimin Birleştirilmesi” yasası ile kaldırılmıştır. TBMM, eğitim ve öğretim işlerini Milli Eğitim Bakanlığı’na vererek, kaldırılan mahalle mektepleri ve medreselerin yerine bir çok şehirde meslek okulları, öğretmen okulları, teknik okullar, ortaokul ve liselerin açılması sağlanmıştır. Çıkarılan Üniversiteler Kanunu ile Darülfünun kaldırılmış yerine İstanbul Üniversitesi kurulmuştur.
Türk insanı ve toplumunun doğal özelliklerinin kendinde simgeleştiği “Atatürkçü kişilik özellikleri”, Türk toplumunun sosyal kişilik özelliklerinin temelidir. Türk toplumu Atatürkçü kişilik özelliklerine sahip fertlerden oluşmuş Atatürkçü bir toplum haline gelmelidir.-Zira medeniyet yolunda ilerlemenin olmazsa olmaz şartıdır bu.- Atatürkçü kişilik özelliklerinin temel çerçevesini ise kuşkusuz ki Atatürk ilkeleri oluşturmaktadır. Atatürk İlkelerine Göre Atatürk’ün Kişilik Özellikleri ise Aşağıda verilmiştir:
1. Cumhuriyetçi Kişilik Özellikleri
• Demokratik tutumlu
• Özgür düşünce ve tutum sahibi
• Adaletli ve barışçı
• Erdemli ve uygar
• Topluma ve kurumlarına saygılı
• Yasalara uyan, disiplinli, dengeli, sabırlı
• Hoşgörülü ve insancıl
• Kişi, örgüt ve toplum çıkarlarını dengeleyen
• Görev ve sorumluluk bilinci olan
• Sorunlara dönük ve gelişmeye inançlı
2. Milliyetçi Kişilik Özellikleri
• Bağımsız düşünce ve tutum sahibi
• Toplumsal yapıyı ve amaçlarını bilen
• Geçmişi inkar etmeyen ancak öz eleştirici gücü olan
• Geleceğe dönük amaçları bulunan ve bunları toplumsallaştırabilen
• Araştırıcı, gerçekçi, yaratıcı olan, taklitçilikten kaçınan
• Milleti temsil eden simgelere ve büyüklerine saygılı
• Milletin çıkarlarını koruyan ve geliştiren
• Evrensel kültür ve görüş sahibi, diğer milletlere saygılı
• Tartışmaya açık, peşin yargılı olmayan
• Cesaret sahibi, işbirliğine yakın, birleştirici,
3. Devletçi Kişilik Özellikleri
• Devletin, toplum düzeninin temeli olduğuna inanan
• Devletin çıkarlarını koruma ve geliştirme,
• Devletin toplumsal sorunlarını bilme,
• Milli, demokratik, hukuk, sosyal, laik, çağdaş devlet anlayışını taşıma
• Katı bürokrat davranışlarından uzak kalma
• Devlet ilişkilerinde milli davranış anlayışında olma
• Dürüst, eşitçi ve gerçekçi olma,
• Devletin yanında, ona uygun, toplumsal sorumluluk duygusunu taşıma
• Toplumda devlete düşen başlıca görevler hakkında bilgili olma ve amaçlarını bilme,
• Devletin, toplumun bireyleri, diğer kurum ve örgütleri ile devletlerarası ilişkilerinde derin kültür ve sağduyu sahibi olma
4. Halkçı Kişilik Özellikleri
• Halka karşı saygılı ve kamuoyu duyarlılığına sahip olma
• Halkın sorunlarını bilme ve kendi çapında çözme çabalarına katılma
• Halka karşı adil, dengeli, gerçekçi tutum gösterebilme
• Halkı sevme ve ona inanma
• Halkın kültürüyle etkileşim sağlayabilme ve onun kültürüne katkıda bulunma
• Halka karşı toplumsal sorumluluk duyan ve toplumsal bir kişilik geliştirme
• Kişisel, grupsal, sınıfsal, örgütsel vb. amaçlar için halkı araç olarak kullanıp onu zor duruma sokarak, çıkar sağlama anlayışından uzak kalma
• Halkı bütün olarak görüp; çeşitli ırk, din, mezhep, meslek, sınıf vb. açılardan bölme ve ayrıcalıklı tutum gösterme düşüncesini taşımama
• Halka karşı dürüst olma, yalan söyleyip, sahteci davranışlarda bulunmama
• Birey, örgüt, kurum, yöre, bölge, ulus amaçları ile evrensel amaç ve davranışlar içinde belli bir halkçı yaklaşım gösterebilme.
5. Laik Kişilik Özellikleri
• Cumhuriyetçi, milliyetçi, devletçi, halkçı, inkılapçı kişilik özelliklerini taşıma
• Bireysel din anlayış ve tutumuna sahip olma
• Gelenekçi kalıpların dışında davranış yeteneği gösterme, gerçekçi olma
• Ulusal davranış alışkanlığında bulunma; bilim üstünlüğü ve kılavuzluğunu benimseme
• Başkalarının görüş ve inançlarına karşı hoşgörü sahibi olma, sabırlı davranma
• Bağımsız düşünebilme
• Uygarca tutum ve davranışları benimseyebilme
• Peşin yargılardan uzak, tarafsız görüş ve davranış özellikleri taşıma
• İnançları ussallaştırabilme, ussal niteliği olmayanları toplumsal davranış kalıplarına sokmama
• Devlet ve diğer örgütlerin işlerini, başta din olmak üzere, benzeri kurumların düşünce ve inanç sistemlerinin etkisi dışında görüp, yorumlayabilme.
6. İnkılapçı Kişilik Özellikleri
• Cumhuriyetçi, milliyetçi, devletçi, halkçı, laik kişilik özelliklerini taşıma
• Baskıcı, tepeden inmeci olmayıp, başkalarını anlayışla karşılayabilme
• Özgür düşünce ve davranış sahibi olma
• Çağdaş tutumları benimseyebilme
• Amaç ve hareketlerinde bilimi temel alma
• Davranışlarını gelişigüzel, duygusal tepkilere değil, planlı tutuma dayandırma
• Amaçları ve ulaşma yollarını araştırma süreçleri sonucu saptayabilme
• Geliştirmeyi, planlı ve araştırmaya dayanan değişme aşamalarından geçerek sağlama inanma
• Araştırma, değişme ve geliştirmeyi uyarlamada (intibak ettirmede) görebilme, bunun için de başkalarına gelişmeyi inanç olarak aşılayabilme gücünde olma,
• Gerek bireyde gerek kurum ve örgütleriyle bütün toplumda inkılap anlayışını “devirmek”, “yıkmak” çabalarına değil, sürekli ve aşamalı gelişme anlamını içeren evrimleşme düşüncesine bağlayabilme.
Atatürk ilkelerinin bir bütün olması nedeniyle bazı özellikler bir kaç ilkenin içinde yer almaktadır. Aslında bu özellikler, toplumun sürekliliğini sağlayacak geleceğin insanında olması gereken kişilik özelliklerine bir bakış açısı getirmektir.
belirtilen kişilik özellikleri, temel insanlık değerleri, toplumsal yapının gereksinim duyduğu, başka deyişle topluma yararlı, çağdaş insanı ortaya çıkarmaktır. aslında bu durum, günümüz insanının temel insanlık değerlerinin ne olması gerektiğini vurgulamaktadır.
Kuşkusuz Türkiye Cumhuriyetinin gelecekteki insanlarına toplumsal, kültürel kişiliğin sağlanmasında, sorumluluk duygusu taşıyan insanlara ve kurumlara görev düşmektedir. Amaç, insana; topluma yarar sağlayan, çağdaş, en önemlisi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kişiliğini oluşturmak ve yönlendirmektir. Gerekli araştırmaları yapmak, sorunları getirmek ve çözüm önerilerinde bulunmak, toplumsal sorumluluğunu alan insanlara düşmektedir.
Eğitim Anlayışı
Cumhuriyetin hedefi Kurtuluş Savaşı’nın sürdüğü ateşten günlerde çoktan belirlenmişti: Çağdaş demokratik bir toplum yaratmak. Kurtuluş Savaşı’nın en bunalımlı günlerinde 16 Temmuz 1921’de Ankara’da “Maarif Kongresi’ni toplar Atatürk. Açılış konuşmasının odak noktası kesinlikle eski devrin hurafelerinden, boş inançlarından arındırılmış yepyeni bir kültüre doğru yol almanın kaçınılmazlığıdır. Tek çözüm eğitimdi. Kollar sıvanmalıydı hemen. Eğitim için uygun atmosfer ve koşullar bir an önce yaratılmalıydı. Kaybedecek bir saniyesi bile yoktu genç Cumhuriyetin. Cumhuriyet Türkiye’sinin devraldığı mirasa baktığımızda bir hayli karanlık bir tablo ile karşılaşırız. Geniş halk kitlelerine ulaştırılmamış bir eğitim. Bir türlü aşılamayan okuma-yazma sorunu. Rakamlar oldukça ürkütücüdür: Halkın yüzde doksanı okumasız, yazmasız bir dünyanın içindi bırakılmıştı. Eğitimdeki ikilik ise, birbirine taban tabana zıt bireyler yetiştirerek toplumdaki kültür çelişkisini daha da tırmandırıyordu:”Dünya medeniyet ailesinde saygı toplayan bir yer sahibi olmaya layık Türk milleti, evlatlarına vereceği eğitimi mektep ve medrese adıyla bu birbirinden büsbütün başka iki çeşit kuruma bölmeye katlanabilir miydi?” 3 Mart 1924 tarihinde “Öğretim Birliği Kanunu’nun kabul edilmesiyle öğretimdeki ikili uygulamaya son verilir. Yüzyıllar boyunca ülkemizde kız çocukları için yok sayılmıştı. Bu yanlış bakışın kesinlikle değiştirilmesi gerekiyordu. Türk milleti kadını ve erkeği ile bütündü. Atatürk’e göre kadının yücelmesi milletin yücelmesi demekti. Bugün yürürlükte olan “Milli Eğitim Kanunu’nun başlıca ilkesi eğitimde kadın-erkek farkı gözetilmemesi görüşünden yola çıkılmasıdır. Atatürkçü Milli Eğitim anlayışı yaygın, demokratik bir eğitimi yaşama geçirmeyi hedefler. Bu amaçla herkese okuma-yazma öğretmek için bir seferberlik başlatır tüm ülke coğrafyasında Atatürk. Harf Devrimi yeni bir alfabeye duyulan gereksinim yanında eğitimi yaygınlaştırmak, okuma yazmayı kolaylaştırmak için etkili bir araç olarak düşünülmüştür. “Millet Mektepleri” açılmış ve çok kısa bir sürede çok sayıda yetişkin yurttaş okuma-yazma öğrenmiştir. Bireyleri eğitimden geçmiş bir devlet, değişen dünya koşulları, ilerleyen bilim ve teknoloji karşısında gerekli atılımları dinamik şekilde gerçekleştirilebilir ancak. Atatürk’e göre Milli Eğitim Türk milletini daha güçlü, daha donanımlı yapma aracıdır. Çağdaş uygarlık düzeyini üstüne çıkma yoludur. Atatürk’ün üzerinde çokça durduğu konulardan biri de, eğitim ve öğretimde uygulanacak yöntemdir. Amaç bilgiyi insan için bir süs aracı olmaktan çıkarıp yaşamda başarıyı sağlayan, pratik bir araç haline getirmektir. Eğitim bir bütündür ve her alanda gerçekleştiğinde toplumlar dünya ülkeleri arasında istenilen yere gelecektir. Atatürk’te bunun bilincindeydi.Yaptığı birçok konuşmasında bunu dile getirmiştir.
ATATÜRK’ÜN EĞİTİM ANLAYIŞIYLA İLGİLİ GÖRÜŞLERİ
1.Eğitimde Kadın Erkek Eşitliği:
Atatürk, kadınlarımızın ve kızlarımızın erkekler gibi eğitimin her kademesinden yararlanmaları için büyük bir çaba sarf etmiştir. Bu konudaki fikirlerini şu sözleri için ile çok açık bir şekilde yansıtmaktadır. “Bir içtimai topluluk, bir millet, erkek ve kadın denilen iki cins insandan oluşur. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara, zincirlere bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin?” (30. 08. 1925, Kastamonu) Büyük Atatürk, her iki cinsin berabere eğitilerek ve çalıştırılarak gelişmesinin sağlanabileceği savunmuş ve uygulamıştır.
2. Eğitimin Yaygınlaştırılması-Bilgisizliğin Ortadan Kaldırılması:
Atatürk, milli eğitimin memleketin en uzak köşelerine kadar yaygınlaştırılmasını, bilgisizliğin yok edilmesini; eğitimin yetişkinleri de kapsamasını istemiş ve uygulamıştır. “Hedefe yalnız çocukları yetiştirmekle ulaşamayız. Çocuklar geleceğimizdir… Anne ve babaları da eğitilmelidir ki, çocuklarını iyi yetiştirsinler.”
3. Eğitimde Uygulamaya Önem Verilmesi:
Milli eğitimin sadece bir süs gibi düşünülmemesi, kişilere ve topluma yarar sağlaması, Atatürk’ün üzerinde durduğu önemli noktalardan biridir. “Eğitim ve öğretim yönteminin işe ve uygulamaya dayanması ilkelerine uymak şarttır.” (1923)
4.Milli Eğitim Sistemi Bilime Dayalı Olmalıdır:
Atatürk, eğitim sisteminin, eğitim programlarının bilimsel olmasının önemi üzerinde durmuştur ve bu konuya çok önem vererek izlemiştir. Bu konudaki sözleri şunlardır. “Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, muvaffakiyet için en hakiki yol gösterici ilimdir, fendir, ilim ve fennin haricinde yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, delalettir.” “Milletimizin siyasi, içtimai hayatında, milletimizin fikri terbiyesinde de rehberimiz ilim ve fen olacaktır.”
5.Eğitimde Laiklik İlkesi:
Bu ilke medreselerin kapatılması, Öğretim Birliği Kanunu ile kadın ve erkeklere eşit imkan sağlanması gibi tedbirlerle; 1924’ten itibaren uygulanmaya başlamıştır. Laiklik ilkesi 1928 Anayasası’nda yer almıştır. “Laik eğitim, eğitimin milliliğinin ve bilime dayalı olmasının da baş desteğidir.”
6.Türkiye Cumhuriyeti’nin Korunması:
Bu, Atatürk’ün titizlikle üzerinde durduğu konu olmuştur. “Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsil ne olursa olsun, özellikle ve her şeyden önce, Türkiye’nin istiklaline, kendi benliğine, bütünlüğüne, milli ananelerine düşman olan unsurlarla mücadele etme gereği öğretilmelidir.”
7.Milli Eğitimde Disiplin:
“Hayatın her çalışma safhasında olduğu gibi, özellikle öğretim hayatında, sıkı disiplin başarının şartıdır.”
8. Öğretmen ve Eğiticilere Önem Verilmesi:
“Sizin başarınız, Cumhuriyet’in başarısı olacaktır.” Diyen Atatürk, iyi eğiticiler olmadan, iyi eğitim olmayacağını çok iyi biliyordu.
9. Yüksek Öğretimde Reform:
1933: İstanbul Darülfünunu kapatıldı. İstanbul Üniversitesi kuruldu. 1925-1936: Ankara’da yeni fakülte ve yüksek okullar kuruldu.
UNESCO’nun Atatürk tanımı
Atatürk, uluslar arası anlayış, iş birliği, barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir devrimci, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, yaşamı boyunca insanlar arasında renk, dil, din, ırk ayrımı gözetmeyen, eşi olmayan devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur.
1. John F. KENNEDY (ABD başkanı)
2. Franklin ROOSEVELT (ABD başkanı)
Benim üzüntüm, bu adamla tanışmak hususundaki şiddetli arzumun gerçekleşmesine artık imkan kalmamış olmasıdır.
3. Chicago Tribune Gazetesi, ABD
Dünya sahnesinden tarihin en dikkat çekici adamlarından biri geçti.
4. Aristide Briand,Fransız Başbakanı, 1921
Yeni Türk Devleti ile Ankara Andlaşması’nın imzalanması nedeniyle; “Bizi arkadan vurdu, dağ başındaki haydutlarla, Mustafa Kemallerle anlaştı” diyenlere Fransız Başbakanının Mecliste verdiği cevap: “Dağ başındaki haydutlar diye isimlendirdiğiniz kahraman Mustafa Kemal ve O’nun tüm askerleri burada olsalardı, teker teker hepsinin heykellerini dikerdik. Böylesine kahraman bir andlaşma imzalamaktan gurur duyuyorum.”
5. Vladimir İliç Lenin, Rus İhtilali Lideri, 1921
Mustafa Kemal sosyalist değildi. Fakat görülüyor ki iyi bir teşkilatçı, yüksek anlayışlı, ilerici, iyi düşünceli ve akıllı bir önderdir. O, soygunculara karşı bir kurtuluş savaşı yapıyor. Emperyalistlerin gururunu kıracağına ve Sultanı da yaranıyla birlikte alt edeceğine inanıyorum.
6. Roozwelt (Franklen D.) 1928, ABD Başkanı
Sovyet Rusya Hariciye Nazırı Litvinof ile görüşürken kendisine onun fikrince bütün Avrupa’nın en kıymetli ve en ziyade dikkate değer devlet adamının kim olduğunu sordum. Bana Avrupa’nın en kıymetli devlet adamının Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal olduğunu söyledi.
7. New York Times
Savaş sonrası döneminin en yetenekli liderlerinden biri.
8. Sir Charles Townshend, İngiliz Generali, 1922
Ben şimdiye kadar on beş hükümdar ve cumhurbaşkanı ile özel ve resmi konuşmalar yaptım. Bu geceki kadar ezildiğimi hatırlamıyorum. Mustafa Kemal’de büyük bir ruh kudretinin esrarı var.
9. Eleftherios Venizelos, Yunanistan Başbakanı, 1933
Bir ulusun hayatında bu kadar az sürede bu denli kökten değişiklik pek seyrek gerçekleşir… Bu olağanüstü işleri yapanlar, hiç kuşkusuz kelimenin tam anlamıyla büyük adam niteliğine hak kazanmışlardır. Ve bundan dolayı Türkiye övünebilir.
10. Winston Churchill, İngiltere Başbakanı, 1938
Savaşta Türkiye’yi kurtaran, savaştan sonra da Türk Ulusu’nu yeniden dirilten Atatürk’ün ölümü, yalnız yurdu için değil, Avrupa için de en büyük kayıptır. Her sınıf halkın O’nun ardından döktükleri içten gözyaşları bu büyük kahramana ve modern Türkiye’nin Ata’sına layık bir tezahürden başka birşey değildir.
11. Prof.Walter L.WRIHT Jr., Alman prof.
O, kişisel kazanç ve ün peşinde koşan basit bir diktatör değil, gelecek kuşaklar için sağlam temeller atmaya uğraşan bir kahramandı.
12. Noelle Gazetesi
İnsanlığın bütün belirtileri O’nda kendini hemen gösteriyor.
13. Spectator, 1938
Avrupa, savaştan sonra belirmiş az sayıdaki yapıcı devlet adamlarından birini kaybetti.
14. Emanullah HAN, Afgan Kralı
O büyük insan yalnız Türkiye için değil, bütün doğu milletleri için de en büyük önderdi.
15. Neue Freie Presse, Viyana
Büyük düşüncelerin adamı…bir devlet mimarıydı.
16. Avusturyalı Heykelci KRIPPEL
Atatürk öyle bir insandır ki, hayali değildir. İstediğini bilir, bildiğini yapar, yapamayacağı bir şeyi de istemez.
17. Libre Belgique gazetesi, Belçika
Milletine bu kadar az zamanda bu ölçüde hizmet edebilen tek devlet adamı Atatürk’tür.
18. Ma Shao-Cheng(Yazar), Çin
Mustafa Kemal yeni Türkiye’nin kalbidir. Eski, yıpranmış bir toplumdan yepyeni, güçlü bir millet yaratmış, eşsiz kişiliğiyle kendini herkese saydırmış, enerjisiyle herkesi kendine inandırmıştır.
19. Gladys Baker(Gazeteci), ABD
İnsanı teslim alıcı fevkalade önderlik kuvveti vardır. O, tetiktir, hazır cevaptır, dikkati çekecek kadar zekidir.
20. Alman Volkischer Beobachter Gazetesi
Atatürk Türkiye’yi tek düşmanı kalmaksızın bırakmıştır. Bu zamanımızın hiçbir devlet şefinin başaramadığıdır.
21. Profesör Herbert MELZIG(Tarihci)
Istırap çeken dünyada barış ve esenliği yeniden kurmak ve insanlığın yalnız maddi değil, manevi gelişmesini sağlamak isteyenler Atatürk’ün iman verici ve yön göstericiliğinden örnek ve kuvvet alsınlar.
22. Illustrierte Dergisi, Almanya
Kendisinin tarihi büyüklüğü, eseri olan yeni Türkiye’ye bakılarak bu günden ölçülebilir. Çelik gibi azim ve gayreti, uzağı gören akıl ve hikmetle birleşmiş olan bu gerçek halk önderi ve devlet adamı; Anadolu dağlarının en uzak ve ıssız köşesindeki köylere bile başka bir ruh aşılamıştır.
23. Profesör Herbert MELZIG(Tarihci)
O, kendi milleti ve beşeriyet alemi için beslediği muhabbetle, bir dahinin neler yarattığına dair, cihana fevkalade heyecanlı bir sahne seyrettirmektedir.
24. Maurice BAUMANT(Profesör), Fransa
Eski Osmanlı imparatorluğu bir hayal gibi ortadan silinirken, milli bir Türk Devleti’nin kuruluşu, bu cağın en şaşırtıcı başarılarından birisidir. Mustafa Kemal, yüce bir eser ortaya koymuştur.Atatürk’ün parlak başarısı bütün sömürgeler için bir örnek olmuştur.
25. Le Jour-Echo de Paris
Dünyanın, çağdaş, en büyük kişilerinden biri.
26. Claude Farrer(Yazar), Fransa
Karşımdaki bu büyük adamda, keşfettiğim bu büyük meçhulde maharet ve karakter o kadar iyi işlenmişti ki, sözlerinde hiçbir şüphe aranamazdı.
27. Pierre Dominique(Gazeteci), Fransa
Bu günün Türkleri, yüzyıllar önce Avrupa’yı titreten canlı millet durumuna erişmiştir. Ve bu aksam O büyük ölünün başında bekleyen Türkiye, güçlü ve dipdiri Türkiye’dir.
28. Fransa, Paris Basını
Asırları aşan adam !..
29. Albert LEBRUN, Fransa Cumhurbaşkanı
Akıllı ve barışçı yöntemlerle gerçekleştirdiği eseri halkların tarihinde izlerini bırakacaktır.
30. George BENNES, Vu Gazetesi-1938
Kemal Atatürk’ün karakterinin bir cephesini göstermek itibariyle bir noktayı hatırlatmak isterim. Bize savaşlarından birini anlatıyordu. Birdenbire durdu: Görüyorsunuz ya, dedi: birçok zaferler kazandım. Fakat bunların en büyüğünden sonra bile her akşam, savaş alanlarında ölen bütün askerleri düşünerek içimde derin bir keder duyuyorum. Cesaret ve zekasından başka yüreği bu kadar yüce olan böyle bir Şef’in, yurdu için mucizeler yaratmış olmasına şaşılabilir mi?…
31. Raymond CARTIER, Le Nouvelliste Gazetesi
Devrin yüksek şahsiyetleri kitaplarda, konferanslarda Türkiye’nin asla değişmeyeceğini ve değişmeden öleceğini ilan etmişlerdi. Halbuki ölmeden değişti. Hem de kökünden ve baştan aşağı değişti. İnançlar, gelenekler, yöntemler yıkıldı. Son döküntülerini de yabancı zırhlıları ve kapitülasyonlar gibi memleketten sürüp attılar. Türkiye, ruhunu değiştirmişti. Tamamen ve tasavvur edilmesi mümkün olduğu kadar…
32. Observer, İngiltere
Çağımızda hiçbir isim Atatürk’ün adı kadar büyük saygı yaratmamıştır.
33. Sundey Times, İngiltere
İngiltere önce, cesur ve asıl bir düşman, sonra da sadık bir dost olarak tanıdığı büyük adamı selamlamaktadır.
34. Times Gazetesi, İngiltere
O, Türkiye’nin önceki kuşaklarından hiçbirine nasip olmayan özgürlük ve güven dolu bir hayat sağladı. Başarıları, Türkiye’nin Avrupa devleti olmasını sağladı, yakın doğunun tarihini değiştirdi.
35. Alan Moorehead(Yazar),İngiltere
O genç ve dahi Türk Şefi’nin o esnada Çanakkale’de bulunması, müttefikler bakımından talihin en acı darbelerinden biridir.
36. Herbert Sideabotham(yazar), İngiltere
Atatürk, eskimiş bilimlerle boş yere kafasını yormamış olduğundan daha taze ve cesur düşünen bir önderdir. Kendisi için, bugünkü Avrupa’nın en güçlü Devlet Adamıdır diyebileceğimiz Atatürk, hiç şüphesiz devlet adamlarının en cesur ve orijinalidir.
37. National Tidence Gazetesi, Danimarka
Atatürk, şahsiyet ve yeteneğin dev gibi bir simgesi idi, O, yirminci yüzyılın en görkemli olayını yaratan adamdı.
38. Bayan Sucheta KRIPALANI, Hint Parlamento Heyeti Başkanı
Atatürk, yalnız Türk Milleti’nin değil, özgürlüğü uğruna savaşan bütün milletlerin önderiydi. O’nun direktifleri altında siz bağımsızlığınıza kavuştunuz. Biz de o yoldan yürüyerek özgürlüğümüze kavuştuk.
39. Palestine Post, İsrail
Dünya, çağımızın en dikkat çekici adamlarından birini kaybetti.
40. Ben Gurion, İsrail Başbakanı (1963)
Mustafa Kemal Atatürk, kuşkusuz 20. yüzyılda dünya savaşından önce yetişen en büyük devlet adamlarından biri, hiçbir millete nasip olmayan cesur ve büyük bir inkılapçı olmuştur.
41. Nya Dagligt, İsveç
O, olmasaydı modern Türkiye olmazdı. O’nun sayesinde Türkler, O’nun olağanüstü eserini izleyebilecekler ve zaten dünyaca pek yüksek olan onurlarını daha fazla yükseltebileceklerdir
42. Profesör MORRF, İsviçre
Türkiye’yi yaratan, tarihimizin bu en büyük adamını başımı en derin hürmetle eğerek selamlarım.
43. C.C.SFORZA, İtalya
Hayatının sonuna kadar milleti’nin mutlak güveni ile kurduğu devletin başında muzaffer kumandanının kişiliği, eşi görülmemiş bir karakter örneğidir.
44. F.Perrone Di San Martino, İtalya
Üstün iradesi, tükenmez cesareti ve eşsiz seziş ile hasımlarını dize getirdi. Fazilet ve ciddiyeti, üç yılda memleketine yalnız askeri, aynı zamanda tam ve doyurucu bir siyasi zafer kazandırdı.
45. Japon Times, Japonya
Şaşırtıcı ve çekici bir kişi. Asker olarak büyük, fakat devlet adamı olarak daha büyük.
46. Egyptian Gazete, Mısır
Çağının, belki de tüm tarihin en olağanüstü kişilerinden biri.
47. Ikbal(Sair), Şair
Bizim aslımız rengi uçmuş bir kıvılcım iken, O’nun bakışı ile cihanı kaplayan ve aydınlatan bir güneş haline geldik.
48. Gazeta Polska, Polonya
O’nun yaratıcı ruhunun ve ateşli yurtseverliğinin harekete geçmemiş olduğu hiçbir alan yoktur…
49. Sovyet Başbakanı Kalinin, Rusya
Şöhreti bütün cihana yayılmış olan tecrübeli başkanın yönetimi herkesin sevgi ve saygısını çeken büyük Türk Milleti’nin milli bağımsızlığını devamlı bir başarı ile kuvvetlendirmiş ve yeni milli yapısını yaratmıştır.
1881 Selanik’te doğdu.
1893 Selanik Askeri Rüştiyesi’ne yazıldı ve öğretmeni Mustafa Sabri Efendi, kendisine Kemal ek adını verdi.
1895 Manastır Askeri İdadisi’ne girdi.
18 Mart 1899 İstanbul’da Harp Okulu piyade sınıfına yazıldı.
1902 Harp Akademisi’ne girdi.
11 Ocak 1905 Kurmay yüzbaşı olarak Harp Akademisi’ni bitirdi. Merkezi Şam’da bulunan 5. Ordu’da göreve başladı.
Ekim 1906 Arkadaşlarıyla birlikte Şam’da gizli Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni kurdu.
20 Haziran 1907 Rütbesi kolağalığa yükseltildi.
Eylül 1907 3. Ordu’ya atanarak Selanik’e gitti.
13 Nisan 1909 31 Mart Ayaklanması’nı bastırmak üzere Hareket Ordusu’nda kurmay oldu.
1910 Mahmud Şevket Paşa’nın kurmay başkanı olarak Arnavutluk isyanının bastırılmasında görev aldı.
13 Eylül 1911 İstanbul’da genelkurmayda göreve atandı.
27 Kasım 1911 Binbaşılığa yükseltildi.
18 Aralık 1911 Trablusgarp’da Şark Gönüllüleri komutanlığına atandı.
9 Ocak 1912 Trablusgarp’da Tobruk Savaşı’nı yönetti.
27 Ekim 1913 Sofya’ya askeri ateşe atandı.
1 Mart 1914 Yarbaylığa yükseltildi.
Şubat 1915 Tekirdağ’da 19. Tümen’i kurdu.
25 Nisan 1915 ANZAK askerlerini Arıburnu’da durdurdu.
1 Haziran 1915 Albaylığa yükseltildi.
10 Ağustos 1915 Anafartalar Grubu komutanı olarak İngiliz ve ANZAK birliklerini durdurdu.
14 Ocak 1916 Edirne’de 16. Kolordu komutanı oldu.
1 Nisan 1916 Mirlivalığa(tuğgeneralliğe) yükseltildi.
5 Temmuz 1917 7. Ordu Komutanlığı’na atandı.
Ekim 1917 7. Ordu Komutanlığı’ndan ayrılarak İstanbul’a döndü.
31 Ekim 1918 Yıldırım Orduları Grubu komutanı oldu.
19 Mayıs 1919 Samsun’a vardı.
21/22 Haziran 1919 Amasya Tamimi’ni açıkladı.
8 Temmuz 1919 3. Ordu Müfettişliği’nden ve askerlikten çekildi.
23 Temmuz 1919 Erzurum Kongresi’ne başkan seçildi.
4 Eylül 1919 Sivas Kongresi’ne başkanlık etti.
7 Kasım 1919 Meclis-i Mebusan için yapılan seçimde Erzurum’dan milletvekili seçildi.
27 Aralık 1919 Heyet-i Temsiliye ile birlikte Ankara’ya geldi.
23 Nisan 1920 Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni açtı.
11 Mayıs 1920 İstanbul Divan-ı Harp tarafından ölüm cezasına çarptırıldı.
5 Ağustos 1921 Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce başkomutan yapıldı.
23 Ağustos 1921 Sakarya Savaşı’nı yönetti.
19 Eylül 1921 Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce mareşallik rütbesi ve gazi sanı verildi.
26 Ağustos 1922 Kocatepe’den Büyük Taarruz’u yönetti.
30 Ağustos 1922 Dumlupınar’da Başkomutanlık Meydan Savaşı’nı kazandı.
8 Eylül 1922 İzmir’i düşmandan kurtardı.
1 Kasım 1922 Saltanat kaldırıldı.
29 Ocak 1923 İzmir’de Latife Hanım ile evlendi(5 Ağustos 1925’te ayrıldı).
17 Şubat 1923 İzmir İktisat Kongresi açıldı.
11 Ağustos 1923 İkinci Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanlığına seçildi.
9 Eylül 1923 Halk Fırkası’nı kurdu.
29 Ekim 1923 Cumhuriyet ilan edildi; Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı seçildi.
3 Mart 1924 Halifelik kaldırıldı.
20 Nisan 1924 Yeni Teşkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edildi.
17 Kasım 1924 Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kuruldu(3 Haziran 1925’te kapatıldı).
25 Kasım 1925 Şapka Yasası kabul edildi.
26 Aralık 1925 Uluslararası takvim ve saat kabul edildi.
1 Kasım 1927 İkinci kez cumhurbaşkanlığına seçildi.
1 Kasım 1928 Latin harflerinin kabulüne ilişkin yasa çıktı.
12 Ağustos 1930 Serbest Cumhuriyet Fırkası kuruldu(17 Kasım 1930’da dağıldı).
15 Nisan 1931 Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’ni kurdu.
4 Mayıs 1931 Üçüncü kez cumhurbaşkanı seçildi.
12 Temmuz 1932 Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ni kurdu.
24 Kasım 1934 Atatürk soyadı verildi.
27 Ocak 1937 Hatay’ın bağımsızlığı Milletler Cemiyeti’nce kabul edildi.
10 Kasım 1938 Dolmabahçe Sarayı’nda vefat etti.